13 Ocak 2008 Pazar

Walt Whitman - Köylü Yazar

MÜREKKEPLE, SİLAHLA

İnsanları koşulsuz sevmek… Hayatı yaşamış, bilenler-bilmeyenler hep buradan dem vururlar insan sevgisi bahis olduğunda. Bir insanı önce insan olduğu için sevmek,saygı duymak… Sorgulanabilirliği tarifsiz bir çıkmaz. Doğumdan ölüme devam eden insan ruhunun duyguları öğrenme süreci zorla, baskıyla, telkinle, ayıpla, ahlakla ne kadar kısıtlanıyor acaba. İnsanı sevmeyi öğreniyor muyuz, öğretiliyor muyuz.. Yoksa yaratılış itibariyle içimize konulmuş yüce bir sevme güdüsü var da o yüzden düşünmeden mi seviyoruz. İnsanı yaratılışından dolayı sev… Ya yaratılışa inananlar ve evrimciler arasındaki tutum farkı… İnsanı evrimden dolayı sev diyebilir miyiz?
İnsanı sevmek anlatılabilir mi, öğretilebilir mi, davranış biçimi haline gelebilir mi…
Duyguların hangi değişkenler üzerine kurulu olduğunu düşünmeden sevmek gerçekten sevmek midir, belki öyledir, belki de sevmeye daha meyilli hale getiren bir bilinçsizlik durumudur. Peki sevginin insan gibi evrimsel bir süreçten geçme olasılığı var mıdır? Ya sevgide evrimini tam olarak gerçekleştirememiş ruhani bir yanılgı durumu, gelişimini tamamlayamamış, zayıf insan ruhunun bir açık kapatıcısıysa, ya en temel duygu insanlık adına düşünsel anlamda tanımlanamıyorsa. Sevdiğimizi sandığımız şeyler aslında öğrenilmiş bir davranış biçimi ve koşullanmışlık tepkisinden ibaretse.. Mürekkebin hilesiyle tüm bu cümleler bir satırda çürüyüverse kendimizi daha mı iyi hissedeceğiz…Yoksa bir parça düşünecek miyiz, insan sevgisi denilen duygu bu kadar mı kalıplaşmış içimizde. İşletim sistemini hiç bilmediğimiz, merakta etmediğimiz günlük hayatı kolaylaştıran cihazlar gibi insan sevgisini de vicdanımızı rahatlatmak, iyi bir insanmış gibi hissetmek ve aslında hayatımızı kolaylaştırmak için mi kullanacağız.

Yoksa herşeyi ortaya açıkça dökmenin vereceği ızdıraba dayanıp, zihnimizi bunaltan farkındalık sancılarının derinlerinden saf sevgiyi, bilincimizle de tasvir edebileceğimiz insan sevgisini çıkarabilecek miyiz… Bu duygu çatışmasını önce kendi içinde çözüp, sonra çevresine, halkına, tüm dünyaya bitmek tükenmek bilmez bir hevesle, nidalar atarak anlatan bir insana inanabilecek miyiz…Tüm dünya halklarının kardeşliğini düşünen, her türlü güzelliğin demokrasiden doğacağını savunan, iyiyi de kötüyü de sevebilen, bir ömür ulusunun yanı başında, vazgeçmeyen, kavrayan, yorulmak bilmeyen, birleştiren, kurtulunmaz olan bir yurtseveri dinleyebilecek miyiz…
Kavgacı, etli canlı, duyarlı, yiyen, içen, sevişen, çoğalan, haykıran, isyan eden, savunan bir insanı hayal edebilecek miyiz… Herkesin aynı oranda payını almadığı hiçbirşeye el sürmeyen, küçük bir böcekteki,damladaki,dalgadaki anlamla evreni açıklayan bir romantik olabilecek miyiz… İçten gelen sevgisiyle, keskin duygularıyla, yaşam fışkıran gözleriyle dünyayı sarmalayan, insanların beyinlerini çalışmaya, ruhlarını hissetmeye, bütün olmaya çağıran, uyumlu, duygulu, istekli, atak bir yazara kulak verebilecek miyiz… Hesapsız insanlık sevgisiyle tüm ulusları ortak payelerde buluşturmanın hayalini kuran, yüzü yanık, elleri nasırlı, yakası dağınık, halkın çocuğu olmakla övünen, zamanının en ileri görüşlü fikirlerini savunan, insan bedeninin kutsallığına inanan büyük şair Walt Whitman’ ı anlayabilecek miyiz…Yaşamını merak edecek miyiz…

Walt Whitman, 31 Mayıs 1819’ da Long Island’ ın West Hills bölgesindeki bir çiftlikte yaşamla buluştu. Babası toprak insanıydı. Toprak gibi dürüst, onurlu, kaba…İşine Brooklyn’ de devam etmek zorunda kalınca, ailesini de alarak Brooklyn’ e taşındılar. Walt Whitman’ ın çocukluğu da babasından farklı geçmedi, geçimini sağlamak için çalışmalıydı ve bu sebeple okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Gündelik hayatın içinde canlı bir konumu vardı, şehrin taksi şoförleriyle, kaptanlarıyla, biletçileriyle, gündelik hayatı yaşanabilir kılan insanlarla arkadaşlık yapıyordu.Yaşam anlayışı ve dünyaya bakışı bu perpektivde gelişiyor, insanlık adına yazacağı şiirlerin duygu tohumları içinde yeşermeye başlıyordu. Önceleri bir yazıhanede görev aldı, hızla basımevi, yazı dizimi, operatörlük derken neredeyse Brooklyn ve New York’ taki tüm basımevlerinde çalıştı. Bu kısa zamana sığdırdığı derin tecrübe onu onaltı yaşında bir basım ustası yapmış ve yazarlığa ilk adımını attırmıştı.
İnatçı, inançlı, çalışkan ve emekçi yapısı ona 21 yaşında bir taşra gazetesi çıkartıp, yazımını,basımını ve hatta dağıtımını tek başına yaptıracaktı. Hayata karşı çok ateşliydi özellikle de gazeteciliğe, elini attığı işlerde zorluklara değil sonuçlara odaklanıyordu, içinde kaynayan insan sevgisi ve bütünleşme isteği tüm enerjisine hükmediyordu. Halkını büyük bir aşkla seviyor ve onlara faydalı olmak istiyordu. Seçim kampanyalarına katıldı, ilerici, yenilikçi konuşmalar yaptı, düşüncelerini sonuna kadar açık ve keskin bir dille anlatan yazılar yazdı. Bu ateşi onu hızla ilerletiyordu, daha 27 yaşında Brooklyn’ de yayımlanan tirajı yüksek gazetelerden biri olan Daily Eagle’ a başyazar oldu.
Ne gazetenin popüleritesi, ne ele aldığı konuların hassasiyeti onu durduramadı. İçindeki sevginin ve adalete,eşitliğe olan inancın kuvvetiyle muhalif yazılar yazdı. Köle ticaretini bitirici etkin yasalar çıkarılmasını savunuyor, köleliğin yasaklanması için çalışan demokratları açıkça destekliyor, yazılarıyla halkı da bilinçlendirmeye çalışıyordu. Halkın tüm katmanlarında ki insanlarla yakın temas içindeydi bunun yanında sanatsal gelişmeleri takip ediyor, dünyanın değişimini ve bilimi yakalamaya ve kavramaya çalışıyordu.
Yazılarından hoşnut olmayan güçler tepkilerini bir süre sonra gösterdiler. Whitman, 2 yıl üslubunu ve inancını değiştirmeden başyazarlığını yaptığı Daily Eagle’ dan ayrılmak zorunda kaldı. Diğer ortak fikirli gazetelerde de başına aynı şeyin geleceğini anlayınca, destek verdiği demokratların gazetesi olan Freeman’ da yazmaya başladı.
Walt Whitman, halkın içinden biri oluşu, kalbinin insan sevgisiyle dolu olmasının yanında deha denecek kadar yetenekli ve başarılı bir insandı. 29 yaşına kadar Amerika’ nın tanınır üç gazetesine başyazar oldu.

Ateşli ve sivri dilli gazetecilikten, onu Amerika’ nın en büyük şairlerinden biri olmaya götürecek yol 1848’ de New Orleans’ tan Meksika Körfezi’ ne oradan Missisipi’ ye ardından Chicago’ ya kadar yapacağı seyahatte gizliydi. Bu yolculuk ülkesine hiç bitmeyecek bir tutkuyla bağlanmasına ve yazacağı şiirlerin içinde filizlenmesine sebep olacaktı.
Whitman, dönüşünden birkaç yıl sonra gazetecilikten uzaklaştı. 31 yaşındayken sanki zamanı 20 yıl geri almış gibi yaşıyordu. Marangozluk yapıp babasına yardım ediyor, geçimini bu şekilde sağlıyordu. Yoğun bir kuluçka dönemindeydi, içindeki ben,biz oluyor, herşeyi kucaklamak, birleştirmek istiyordu. Cennetin tatlarını kendine aşılıyor, hislerini ve düşüncelerini yeni bir dille anlatmanın yollarını halkın arasında, vapurlarda, otobüslerde, günlük hayatın tam göbeğinde, en yakın, en sıradan, en hazır şeylerde arıyordu.
Ve 1885, 4 Temmuz günü, kitapçıların vitrinlerinde büyük şapkalı, yanık yüzlü, ütüsüz, yakası açık gömleğiyle, gözlerinde bir işçisinin, köylünün bakışıyla ve satırlarında tüm bir ulusun dile geldiği ‘’Çimen Yaprakları’’ nın ilk basımı yerini alacaktı. Ama eleştirmenler ve dönemin sanatçıları bu duruma pek sempatik tavır almadılar ve ağır yorumlarda bulundular. Sadece R.W. Emerson, Walt Whitman’ ın bağımsız düşünce, pazarlıksız eşitlik-özgürlük, adalet ve demokrasi üzerine yenilikçi ve devrinin ilerisindeki düşüncelerini algılayabilmişti.
İyi insanları sevdiği kadar kötü insanları da sevdiğini söyleyen Whitman, 1861 yılında kendini bir savaşın içinde hastabakıcı olarak buldu, 40 yaşını aşmış olmasaydı belki er olmak isteyecekti. Hiçbir zaman savaş yanlısı biri olmadı ancak gerekirse kalemle gerekirse silahla diyordu.
Halkıyla bütün ve eşseviye olması ona yetiyordu, nerede olduğu önemli değildi. Günlük hayatta nasıl insanların her kademesinde samimiyetle ve bütünleştirici düşünceleriyle varoluyorsa savaş sırasında da aynısını yapıyor, tüm cepheleri, hastaneleri, savaş alanlarını dolaşıyor, savaşan insanları yakından görüyordu. Savaş boyunca elinde ne var ne yoksa, kazançlarını ve hatta sağlığını bile savaşan insanlara yardım etmek, onları bütün olarak ayakta tutmak için harcıyordu.
Savaştan sonra sağlığı bozluzan Whitman, içişleri bakanlığında çalışmaya başladı. Tüm ömrünün yegane uğraşı Çimen Yaprakları’ nın yeni bir baskısı için hazırlıklarını sürdürüyordu. Ancak bu çalışmaları bakanlık içinde huzursuzluk yaratmıştı. Ülkesi ve halkının refahı ve mutluluğu için en yenilikçi ve demokratik duygu ve düşünceleri üreten, yeri gelince savaşa yürekten katılan bu içten ve dürüst çiftçiyi hala algılayamıyorlardı. Bakanlıkta ki işine son verildi ancak yapılan haksızlığın ortaya çıkması Whitman’ a savcılıkta bir iş verilmesi özrüyle telafi edilmeye çalışıldı. Whitman 8 yıl boyunca küçük bir maaşla bu işte çalıştı. Yapılan işlerin niteliğinden çok niceliğine önem veriyordu. Çiftçilerden, denizcilerden, madencilerden, kunduracılardan, arabacılardan, tüm emek yoğun işlerden büyük bir gururla bahsediyor, sıradan insanlara baktığında geleceğe olan güveni daha da artıyordu.

1871’ de ‘’Democratic Vistas’’ adlı altmış sayfalık uzun yazısını kitap olarak yayımladı. İç savaşın kazanılmasının sorunları tamamen ortadan kaldırmadığını görüyor, endüstrinin yol açtığı ve demokrasinin karşılaştığı büyük tehlikeleri seziyor, sonuna kadar güvendiği halkına doğru yol göstermek için sağlam düşüncelerle çabalıyordu.
1873’ de Whitman felç geçirdi, hayata olan büyük bağlılığı ve inancı sayesinde çok geçmeden toparlandı. Ancak çalışma hayatına nokta koyması gerektiğini kabullenecek ve Washington’ da ki işini bırakıp yaşamının son 19 yılını geçirmek üzere New Jersey’ e gidecekti. Artık inandığı yolda yürümüş ve ömrünün son yıllarını eserini tamamlamaya ayırmıştı. Başarıya ulaşmış, mutlu ve huzurlu bir kişiydi. Maddesinden ayrılıp, ruhuyla ve eserleriyle yaşama devam etmeye başladığında tarih 26 Mart 1892’ ydi.

Yalın İnce

Hiç yorum yok: