13 Ocak 2008 Pazar

Douglas Coupland - Kayıp Kuşağın Yolculuğu

KAYIP KUŞAĞIN YOLCULUĞU

‘’ Gelecekte tarih, duygusal bir lüks olacak.
Gelecekte ideoloji, zenginlerin oyuncağı olacak.
Gelecekte gelecek, bir ideoloji olacak.
‘’

Gelecekte yaşam, kopyala – yapıştır olacak…

Modern hayat kavramının oluşumunda hatırı sayılır hareketlerin ve insanların görüş ve davranışlarını, -etkileşim- adı altında kendi yaşamlarınıza hiç rahatsız olmadan kopyalıyorsunuz. Özgünlük ölürken, entegre olduğunuz modern dünyanın teknolojik titreşimleriyle uyuşuyorsunuz. Bak, gör, beğen, yapıştır mantığının türettiği yeni nesilsiniz, X-Kuşağısınız…
Apolitik ve sistemin tam ortasında yer alan, kendine tüketim üzerinden bir kimlik yaratmaya çalışan ancak değişen dünya düzeni ile beraber düşünce sistemlerini geliştirmek yerine, kendilerini değiştiren ve kendi kültürlerini yaratmaya çalışan nesil…
Nefesini hep tutan, kasvetli, şaşkın ruh halini bir türlü üzerinden atamayan, kambur sırtlarla gökyüzüne bakıp, bulutların hızla akıp geçişini tepkisizliğe bürünerek izleyen, bilmemeyi bir eksiklik olarak görmeyen, öğrenmeyi bir gereksinim olarak algılamayan kayıp, kolaj kuşak…
Melankolik şiddet neslinin izlerini, kapitalizmin ezici etkilerini, bireysellik düşüncesinin gücünü kaybettiği zeminleri X-kuşağı tanımı yaratarak anlatıyor Douglas Coupland. Yarattığı karakterler oldukça sempatik ancak toplum değerlerini hor gören, tepkili, olayların iç yüzünü kavramaktan uzak, beğenileri alışveriş kültürü ve medya tarafından şekillendirilmiş yirminci yüzyıl lümpen vasat çoğunluğun stereo tipleri.
Nefretleriyle boğuşurken kendi içlerinde kenetlenmiş ve çoğunluğun güvenilir addettiği inanç sistemlerini reddederek kendilerini keşfedebilmek için çabalayan kırılgan kuşak.
Güvendikleri kurumların, insanların ve değerlerin gözleri önünde çöküntüye uğraması, otorite ve adalet mekanizmalarına olan inançlarını iyi niyet kalıntılarına dönüştürmüş X-kuşağı. Yeraltı edebiyatının sağlam kayalarından olan Douglas Coupland, tüm bu dinamikleri, kendi ifadesiyle -sanat okulu kökenli olduğu için, bilinen kurallara uymadan- kurguluyor.
1991 yılında yayımlanan ‘’X-kuşağı’’ romanıyla bir kuşağın jargonunu tanımlamaya girişen ve neredeyse bir terminoloji yaratan Coupland, 30 Aralık 1961’ de Batı Almanya, Baden-Sollingen’ de Dr.Douglas Charles Thomas ve Janet Coupland’ ın dört çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya geldi. Duygusuz ve çekingen bir aileden geliyorum diyen Coupland, kayıp kuşağın tüm sallantılarını da bizzat yaşıyordu. Doğumundan dört yıl sonra ailesiyle birlikte Kanada’ ya döndü. Çocukluğu ve gençliği Kanada’ da geçen Coupland 21 yaşında McGill Üniversitesi’ nde fizik okumak için Montreal – Quebec’ e gitti. Bir yıl süren bu kısa macerası sonunda Vancouver’ e geri döndü ve Emilly Carr Sanat ve Tasarım Enstitüsü’ nde heykeltıraşlık eğitimi aldı. Japonya ve İtalya’ da da sanat ve tasarım eğitimi alan Coupland 1985’ te tekrar Vancouver’ a geri döndü. Kanada’ da iki kez endüstriyel tasarım ödülü alan yazar 1986 yılı sonlarına doğru Vancouver’ da yerel bir gazeteye yazmaya başladı.
New York’ ta bulunan St.Martin yayıneviyle anlaşarak Palm Springs’ e taşındı ve ilk kitabı olan ‘’X-kuşağı’’ nı yazmaya başladı. 1991 yılında yayımlanan bu kitap kült romanlar arasındaki yerine hızla aldı. Bu kayıp kuşağın misyonu Coupland’ a


yüklenmek istendiyse de o her seferinde kuşağı değil kendi adına konuştuğunu yineledi.
İçine sürüklendikleri boşlukta anlam bulabilme peşinde, nefret ettikleri geçmişlerinden kaçma niyetinde olanlara kendilerinden başka hiçbir kimsenin onları kurtaramayacağını ironik diline gerçeklik katarak anlatıyor Douglas Coupland.

Orta sınıf kültürünün gelişen teknoloji ve değişen dünya düzeni içindeki erime noktalarını, yaşlanma ve ergen rolü alma konusunda genç yetişkinlerin yaşadığı zorlukları, ruhani olmayan ile dinin çatışmasını, hararetli medya bıkkınlığını ve pop kültürünü alaycı bir tavırla deşiyor.
Geçmiş özlemi ve gelecek kaygısı arasında kurduğu ilişkiyle insanların şu ana bakışlarını irdeliyor. Yaşanmaya değer tek dönemin geçmiş, yaşanması ilginç olacak tek dönemin ise gelecek olduğunu düşünenler ve sürekli geçmiş günlerin güzelliklerinden bahsedenler için aslında hiçbir şeyin yolunda gitmediğini, zaman ile ilgili tüm bu düşüncelerin ise yaşamla ilgili en çarpıcı acı itiraflar olduğunu söylüyor.

Hayatla ilgili seçim hakkının ne kadarı tamamen insanın elinde? Seçeneklerin bir süre sonra sadece önümüze sunulanlardan ibaret olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimizde genelde hayat budur, gerçek budur sloganının bezginde olsa taraftarı olmayı tercih ediyoruz. Derin bir uyuşmuşluk hali acıya dönüşüyor. Ve dünyanın en acımasız insanları olmaya başlıyoruz ; gerçekten yapmak istedikleri şeyler yerine kendilerinden yapılmasını istenenleri yapanlar…
Tüm yaşam düzeni yeterince acı çekmeyi göze alamayanların oluşturduğu diğerlerinin de kaygılar adına kabul ettiği sanal bir oluşumdan ibaret, hayatı kontrollü bir kafa çekme aktivitesi ve kaygı mekanizması haline getiren tamamiyle bu. İnsanlar sabahları işe gitmek istemediklerinde yine de gidiyorlar. Sorumluluktan değil asla, eğer gitmezlerse başlarına geleceklerden ötürü, bu sorumluluktan öte korkuyla karışık bir kaygıdır, ayağını kaydıran gelecek kaygısı… Sınırlar şiddetle daraltılıyor. Ama sınırlarda gezinmeye izin yoksa, sanat ta yok…
Az maaş, az prestij, az sosyal imkan ve güvenlik, az bir gelecekle yaşayanlar isyan etmeye ve ya ezilmeye en yakın olanlardır, iki manyetik ucun arasında mekik dokuyan nükleer başlıklar gibi tehlikeli ve etkisizdirler.
Tam bu noktada gelecek endişelerini bir kenara bırakmış üç kafadarın hikayesini anlatıyor Douglas Coupland, alışveriş merkezlerinden, ailelerinden, ofislerinden, çılgın şehrin trafiğinden bunalmış ve kurdukları hayatları yirmilerinde terk eden ve soluğu çölde alan bu üçlü karavanda yaşıyorlar ve küçük işlerde çalışıyorlar. Her gün yatmadan önce birbirlerine uydurdukları hikayeleri anlatarak zaman geçiriyorlar.
Öyküler anlatıyorlar çünkü yaşayacaklarını anlatılmaya değer hikayeler haline sokmak istiyorlar. Ya hayatlar hikayelere dönüşecek ya da onlardan kurtulmanın bir yolu asla bulunamayacak.

Coupland, küresel, sıkıcı yaşamdan kaçış yöntemleri geliştiren ve kendi iç dünyalarında yolculuklara koyulan insanların ağzından kayıp kuşağın yitirdiklerini ve beklentilerini anlatıyor.
Douglas Coupland aldığı sanat ve tasarım eğitimiyle birlikte popüler kültürün her dalında; iletişimden, yayımcılığa, radyo-televizyondan, film, tiyatro ve roman yazarlığına kadar birçok farklı eserler veren çok yönlü bir modern çağ sanatçısı.
İlham kaynağını ise 20.yüzyıl ve yetiştiği Kuzey Amerika’ nın Batı kesimi, Vancouver’ dan alıyor. Özellikle bölgeye hakim olan Uzak Doğu kültürü onu gençliğinden beri cezbetmiş, Japonca öğrenmeye kadar sürüklemiş.
Romanlarının yanı sıra birçok enstalasyon sergisi, film denemesi ve yazıp oynadığı oyunlar var.
Coupland’ in romanlarında sıkça görülen toksik atık ve nükleer deneylerin yan etkileriyle ilgili kabuslardan birini küçük yeğeni Sarah 1999’ da Vancouver’ da kolsuz doğunca bizzat yaşıyor.
Coupland zamanının çoğunu fiziksel olarak en sert koşullara sahip olduğunu düşündüğü bölgede; Vancouver’ da göktaşı koleksiyonunu sakladığı kilitli mahzeninde geçiriyor.
Geçmiş ile gelecek arasında güme gitmiş bir neslin hikayesini anlatıyor. Gelecek adına ödenen bedellerin farkına geç varan bir kuşağın ölümden bile daha karamsar olan kelimeyi hayatlarına kazımalarına şahitlik ediyor; keşke…
Yazı tahtasını sil, yaşamı düşünüp durmayı bırak, istenmeyen anları kafandan çıkar…
Tüm parayı ve kariyeri topla ve tüm keşkelerle çarp, 1 saniyelik ‘’şu an’’ vermeyecek…
Hesapları kontrol et…
Kararı ver…

Yalın İnce


X Kuşağı’ ndan…

‘’ İşte ben de kalkıp buraya geldim, toz solumaya, köpeklerle dolaşmaya, bir kayaya, bir kaktüse bakıp o kayayı, ya da kaktüsü gören ilk kişi olduğumu düşünmeye. Ve içimdeki o gizli mektubu okumaya.’’


‘’ Biliyor musunuz, orta sınıftan biri olduğunuzu fark edince, tarihin sizi görmezden geleceği gerçeğiyle yaşamak zorunda olduğunuzu da kabulleniyorsunuz. Tarihin sizi hiçbir zaman bir şampiyon ilan etmeyeceğini ve sizin için asla üzülmeyeceğini fark ediyorsunuz. Bu, günübirlik mutluluklar ve sessizlikler yaşamanız yüzünden ödemek zorunda olduğunuz bedel. Bu bedel yüzünden bütün mutluluklar steril, bütün üzüntüler tesellisiz.’’


Hiç yorum yok: