DÜŞ
’’Hayatta yapılacak tek şeyin kendi yolunda gitmek olduğu bir zaman gelir çatar. Düşünü izleme zamanı. Kendi inançlarının yelkenlerini açma zamanı’’’
O mucizevi anı yaşamın boyunca bir an bile görürsen sakın korkma;
Düşünü izle
Sezgilerine güven…
1960 yılının 1 Aralık günü, Peru’nun başkenti, büyük okyanusa nazır Lima’da bir düş kurucusu hayatla buluşuyordu.
Dünyanın en kurak çölü Atacama ve okyanusun sahillerin saçlarını taradığı İnkalardan miras kalan o gizemli topraklarda dünyaya geliyordu Sergio Bambaren, düşlerini kovalayan bir düş kurucusu, aramaktan vazgeçmeyen, gözüyle göremediklerini yüreğiyle görmeye çalışan…
Gözler sadece kendilerine bahşedildiği kadar derin bakabilirler, yüreğinizle bakarsanız, bırakın sadece bu dünyayı evrenin en ücra köşelerini keşfedebilirsiniz, ve inançla bakan bir yürek hiçbir zaman yorulmaz, her an düşlerini izler, onları sonuna dek kovalar. Düşlerini izleyemeyen bir yürek korkular zindanına hapsolmuş kanayan bir et parçasıdır ancak. Sergio’da böyle düşünenlerden biriydi işte, bir şeyi bütün yüreğinle istediğinde onu elde etmeni engelleyecek tek şeyin korkular olduğuna inananlardandı.
En büyük tutkusu sörf yapmaktı, okyanusu hareket halinde bir su kütlesinden öte bir bilge, yüce bir güzellik olarak görüyordu.
Dalgaları kovalamayı seçti, bedeni ve ruhu o öğretici ve aynı zamanda asi okyanus dalgalarıyla bütünleşti, dalganın dili onu yavaşça sarıyordu. Sörf bir arınma, bir bütünleşme ve birbirini takip eden onca ruhani ayinler bütünüydü onun için.
‘’Korkularının düşlerini izlemeni engellemesine izin verme’’
Yüreğinin sesini dinle
Ayrıntılara özen göster
Doğanın bir değişkeni değil parçası olmaya çalış
Özgürlüğü kokla, ona dokun, onu iç.
Özgürlüğü hisset
Özgür olmaktan öte
Özgürlük ol.
Sergio kendisi için çizilen yolda yürümek zorunda kaldı ilk zamanlar, kendisi için doğru olduğu düşünülen bir eğitim aldı, geleceğini garantileyebileceği okullara gitti, korkuların sömürüldüğü, adına rekabet denilen ruhsuz paralılar sofralarında ruhunu doyurmayan yemeklere oturmak zorunda kaldı.
Kimya mühendisliği okuyup kısa zamanda da büyük bir şirketin yüksek maaşlı bir mevkisine konuşlanmıştı.
İnsanın istemeyerek elde ettikleridir belki de gerçekten ne istediğini sorgulatan. Bir şeylere sahipsen nelere sahip olmadığını da daha iyi görebilirsin belki de. İstemediğine sahip olmak ‘’hiç’’ olmaktan daha ağırdır çünkü.
Ama kendi yolunda yürümenin gelip çatacağı anlarda vardır işte bu hayatta.
Sergio’da asıl isteğine sahip olmadığını, hayallerinin, düşlerinin peşinden gitmediğini varlık içindeyken anladı.
O okyanusun kalbinde olmak istiyordu. Doğayla bütünleşmek, bir ve tek olabilmek, hissettiği tüm duyguları en büyük coşkuyla hissedebilmek ve keşfedilmemiş ne kadar duygu varsa peşinden gitmek.. Keşfettiklerini ise insanlara anlatabilmekti tek hayali, uğrunda bir ömür gidilebilecek bitmek tükenmez bir rüya. Bu rüya onu yazmaya yöneltti. Sergio yazar olmaya karar vermedi, tutkularını izledi ve hayalini keşfetti.
Yaşam en kıymetli hediyelerini en zor anlara saklar, zorlanmaktan korkmayın, üretmeye ve keşfe yaklaşıyorsunuz demektir. Asıl olan başarıya, insani başarıya..
Sergio bir işsiz, avare bir sörfçüyken, yaşam ona yazmayı bahşediyordu işte..
Hediyesini ancak korkmadan hayalinin peşinden gidenlere verir hayat.
Bazen ne yöne gideceğini bilmek gerekir yoksa yönlendirmelerin kurbanı olursun ve bunu anlayacak farkındalığın bile kalmaz.
Ne yöne gideceğini bilmezsen, yönlendirilirsin, sadece hayalinin seni yönlendirmesine izin ver. Ve her zaman daha iyi olabileceğine inanmalı insan, bu kainat inandığımız ve hayal edebildiğimiz kadar var çünkü ve bizler hayal edebildiğimiz kadar yaşıyoruz ve ne kadarına inanırsak o kadarını alacağız, işte bu yüzden;
Özgüvenini, hayal gücünü geliştir
Bilinmeyene doğru adım atmaktan çekinme
Süründen uzaklaş, seni sınırlayan bütün engelleri ortadan kaldır
Nefes alırken hiçbir zaman ölemeyeceğini hayal et ve her an ölebileceğini bil…
Mükemmel sana gelmeyecek,
Mükemmele yelken aç
Mükemmeli bul
Ve onu onar
Çünkü kimse senin düşündüğün kadar mükemmeli düşünmüş olmamalı…
Sergio’da benim gibi ateşlerin hiç sönmeyeceğine inananlardan, sözleriyle buluşturuyor tüm hayalcileri ve onların yorgun ruhlarını onarıyor;
’’Yeni dünyalar keşfetmek sana mutluluk ve bilgelik getirmekle kalmayacak, hüzün ve korku da getirecektir. Hüznün ne olduğunu bilmeden mutluluğun değeri anlaşılabilir mi? Korkularınla yüzleşmeden bilgeliğe nasıl ulaşabilirsin?
Son kertede, hayattaki en büyük meydan okuma sınırları zorlamak, onları gidebileceklerini hayal bile edemeyeceğin yerlere itmektir.’’
Bizler ölüm korkusuyla düşlerini terk edenlerden değil, düşümüzün bizi terk etmesinin korkusuyla ölüme bile gidenlerdeniz.
Düşsüz yaratık yoktur bu tabiatta. Düşlerini varmak için tüm engellere yılmazlıkla karşı koyanlar ve sahip olduklarını kaybetme korkusuyla sıradana talim edenler, düşlerini her gece çöpe atanlar vardır, ama düşsüz yaratık yoktur bu alemde.
Çünkü düş kurmak gerçek benliğimizle tek bağlantımızdır…
Düşler ölünce benliklerde ölür…
Düşler ölünce yaşamanın bir anlamı yoktur.
Yaşamak için, nefes alabilmek, doğayı ve dünyayı kucaklayabilmek için hayal kuranlardanız bizler, Sergio, ve diğerleri.
Bizler ne mutsuzluktan ne de umutsuzluktan korkarız, insan olmanın tabiatıdır bu, ama onların efendisi olabilmekte insan olmanın becerisidir.
‘’Derin umutsuzluğa kapılmak insana özünü keşfetme olanağı tanır. Düşler nasıl en beklenmedik zamanlarda gerçekleşirse, yanıt aradığın soruların yanıtlarını da öyle bulacaksın. Sezgilerinin bilgelik yolunu açmasına, umudun korkularını yenmesine izin ver.’’
Sergio hayatını kendi ilkeleri doğrultusunda sürdürmeyi seçmişti; zaman zaman kendini yalnız da hissetse, pişmanlık duymuyordu.
Her şeyin kontrolünü eline alırsan başına ne gelirse gelsin üzülmezsin, kaderini kendin yönlendiriyorsundur çünkü.
O halde;
Başarısız olduğunda hayal kırıklığına uğrama, hayal kırıklığı başarısızlığın değil umutsuzluğun ürünüdür. Umutsuzluk ölümden bile beterdir, nefes alırken ruhunu toprağa gömmek demektir, bedenini aşktan koparmak sadece bir et parçasına dönüştürmektir.
Sergio yazmak istiyordu, yazmak ve sörf yapmak
Sergio hayalini kovaladı.
Sergio dünyayı dolaştı. Hep hayalini kurduğu o muhteşem dalganın peşinden gitti.
Portekiz’de karşılaştı onunla, tüm duyguları en güçlü yanlarıyla bir film şeridi gibi geçirdi tüm yaşamı gözlerinin önünden, Sergio rüyasını uyanıkken gördü.
O artık bir düş kurucusuydu..
Okyanusu kalbine yerleştirdi ve duygularını kağıtlara en içten dalgalar eşliğinde döktü.
Hayal, inanç ve düş gücü oldukça hayal değildir.
Düşlerimizi gerçekleştirebilmek için çekmek zorunda kaldığımız yalnızlığın ve acıların hediyesini er yada geç alırız.
Bu yüzden
Asla korkma
Düşünü izle
Sezgilerine güven
Yaşamayı seçtiğin hayatın işaretlerine dikkat et
Işığı bekleme
Onu yakmak için ne gerekiyorsa topla
Yalnızlıktan korkma
Yalnızlık en sadık dostundur
Şikayet etme
Şikayet en riyakar arkadaşındır
Karanlığa girişmekten korkma
Karanlık en dürüst hocadır
Sadece inan
Ve
Düşünü gerçekleştir…
Yalın İnce
13 Ocak 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder