13 Ocak 2008 Pazar

Dashiell Hammett - Kara Roman

KARA ROMAN’IN YARATICISI

Her sanatçı biraz kaçıktır, aşırıdır, uçuktur, her katilde…
Aşırılık ve uçukluk sınırlarda gezinmeyi sağlar. Eğer orada yeterince kalınırsa kabul edilen tüm gerçekler tesirlerini yavaş yavaş yitirirler.
Zihinde yer edindikleri temeller bir bir yıkılır.
Yıkılan gerçekleri destekleyen tüm duygularda teker teker yok olur.
Bencil ve katıksız kötü olabilmenin kapısı açılır.
Dehşet işlevselleşir, şiddet kullanıma hazırdır.
Cinayet sadece bir aracı konumuna gelerek icrasını kolaylaştırır.
Herkes potansiyel bir katildir sadece koşulların sağlanması gerekir.
Asıl olan cinayeti çıkarlar doğrultusunda kullanabilecek bir yol bulmaktır.

Bir sanat eserini var etmek ne kadar incelik istiyorsa, bir insanı yok etmekte bir o kadar hassasiyet ve yetenek gerektirir. Cinayetler de tüm sanat eserleri gibi çok ince detaylar ve yorumlarla yepyeni ve birbirinden tamamen farklı üstünlüklere sahip olacaklardır. Sanat kişiseldir ve ondan ahlaki olarak bir şey talep etmek veya çıkarmaya çalışmak anlamsızdır, cinayet bu noktada tüm motivasyonlarıyla ve oluşum sebepleriyle sanatla aynı iz düşümüne sahip olur.

Suçun ve cinayetin sanata bu ince ayrımla kaynaklık etmesi tarihin en bilindik etkileşimlerinden biridir. Suçun karanlık dünyası polisiye romancılarının hayal güçleriyle buluşur. İşin ilginç yanı, bu türün etkileyici eserlerinden bazılarını yine bu karanlık dünyanın içinden gelen eski özel bir dedektifin yaratmasıdır.
Dünya polisiye edebiyatının ritmini ve dokusunu değiştiren
Amerikalı yazar Dashiell Hammett,
hayata keskin bir kılıç gibi bakanların, nefret ve şiddetin içinden gelenlerin, karanlık ve çirkine yakın durmaktan çekinmeyenlerin, ölümün kokusuna yabancı olmayanların, kanunsuzların, katillerin, üçkağıtçıların, fem fatallerin,
anti-kahramanların, ahlakı bozuk dedektiflerin, erdemsiz tutkularından utanmayanların dünyasını inişli-çıkışlı, tutkulu, yarı yasadışı hayatıyla kesiştirerek polisiye türüne yeni bir yorum getirdi.

Amerikalı polisiye yazarı Dashiell Hammett, 27 Mayıs 1894’ ta Maryland’ de dünyaya geldi. Adını annesi Annie Bond Dashiell’ in soy isminden, soy ismini ise babası Richard Thomas Hammett’ tan aldı. Çocukluğu Philadelphia ve Baltimore’ da geçti. 13 yaşında okuldan ayrıldıktan sonra bir süre gazete satıcılığı, tezgahtarlık ve hamallık yaptı. Çalışmaktan arda kalan zamanını Baltimore Halk Kütüphanesi’ nde ki tüm kitapları okumaya çalışarak geçiriyordu. 21 yaşına geldiğinde ‘’Pinkerton Ulusal Dedektiflik Bürosu’’ na girdi ve 6 yıl süreyle burada çalıştı. Dedektiflik bürosunda geçirdiği yıllar Hammett’ ın sonradan yazacağı hikayelere ilham kaynağı olacaktı.

Bu yıllarda Hammett yaşadıklarından biriktiriyordu ve zaman zaman yazıyordu. Ancak bulunduğu ortam tahmin edilebileceği gibi ahlaklı işlerin yapıldığı ve herkesin olmak isteyeceği bir alan değildi. Hammett’ e Montana’ lı Frank Little adında ‘’Dünya Endüstri İşçileri Birliği’’ ne liderlik eden birini öldürmesi için 5000 dolar teklif edildi. Hammett bu teklifi reddetti ancak kısa bir süre içinde Frank Little adındaki bu adam kimlikleri tespit edilemeyen maskeli bir çete tarafından linç edilecekti.



Zanlıların Hammett’ la aynı büroda çalışan meslektaşları olması ihtimali kuvvetle mümkündü ve bu durumda Hammet’ ta zan altında kalacaktı. Bu durumdan kurtulmak isteyen Hammett 1.Dünya Savaşı’ nda yer almak üzere Birleşmiş Milletler ordusuna katıldı. Şanssızlık yakasını bırakmayacak ve dönemin illet hastalığı İspanyol gribine yakalanacaktı ve kısa zamanda hastalık ilerleyecek ve tüberküloza çevirecekti. Hammett savaşı hastanede tedavi görerek geçirmek zorunda kaldı. Savaşın sona ermesiyle içmeye ve yazmaya geri döndü. Dedektiflik yıllarında biriktirdiklerini muhalif tutumuyla birleştirerek polisiye edebiyatının öncü örneklerini yazmaya koyuldu.

İlk öyküleri Black Mask dergisinde yayımlanmaya başlayan Hammett, Kızıl Hasat, Sırça Anahtar ve 1941’ de Amerikalı yönetmen John Huston tarafından beyaz perdeye uyarlanacak olan en bilinen romanı Malta Şahini’ ni yazacaktı. Özellikle Malta Şahini’ yle polisiye edebiyatında dikkatleri üzerine çekecekti. Film ise sinema tarihinin en iyi kara film örnekleri arasında yerini alacaktı.

Hammett, hikayelerinde kanunu ve otoriteyi çiğneyen karakterler yaratıyor, sosyal kurumların çöktüğü, suçun en yüksek mertebede olduğu anarşik zeminlerde
ihanetler, yalanlar, ahlaksız ilişkiler, gizli hesaplar ve anlaşmalarla örülmüş karmaşık olaylar kurguluyor ve derin bir olağan dışılığı, yeni olasılıkların heyecanıyla bir araya getiriyordu.
Gerilim ve şüphe hep zirvede dolaşıyordu.
Beklenmedik değişimler, yönelinen hedefin yanıltıcılığı, bir sonraki evre hakkında okuyucuyu yorum yapmaktan uzak tutuyor ve çözümleme içgüdülerini bir kenara bırakıp olayların gergin atmosferine kapılmaya zorluyordu. Hammett’ in örgüsünü çözmeye çalışmak hikayelerin içine düşmekle sonuçlanıyordu.

Hammett’ in polisiyesinde insanların alışılmış ilişki biçimleri baştan aşağı boyut değiştiriyordu. Farklılaşan koşullara göre karakterler sürekli olarak karşı tarafı etkisiz hale getirebilmek için, içinde bulundukları durumu ve pozisyonlarını muhasebe ediyor, rakiplerinin kozlarını analiz etmeye çalışıyorlardı. Bu içten pazarlıklı tutum dünyada ki her rakibin geliştirebileceği içgüdüsel bir davranış ancak Hammett bu kişisel çıkarımları, karakterleri sürekli bir müzakere içinde tutarak, adi, ahlaksız emellerini birbirlerinden gizlemeyerek yarıştırmalarını, bu yarışın içinde sürekli yalan söyleyerek, gerçeğin bir kısmını anlatarak ya da gerçeği tamamen çarpıtarak durumu kendi lehine çevirme becerisini kullanarak şüpheciliğin bir an bile olsun azalmaması gereken bir atmosfer yaratıyordu.
Zekice örülmüş, dolambaçlı diyaloglar heyecan ve merak dinamiklerini şaşkınlık ve gerilimle terbiye ediyordu.
Bir şey hakkında ne kadar fazla konuşulursa gizemi ve esrarengizliği o kadar azalır ama Hammett diyalogları öylesine konuşlandırıyordu ki fazlalık esrarengizliği azdırıyordu.

Hammett’ in özel hayatı da eserleri kadar dolambaçlıydı. 1931 yılında Amerikanın ilk kadın drama yazarlarından olan Lillian Hellman’ la fırtınalı bir ilişkiye girişecekti. Lillian Hellman üniversite öğrenimi yarım bırakmak zorunda kalmıştı. Düştüğü derin boşluğun içinde bir de mutsuz bir evlilik gerçekleştirmişti. Devrimci bir ruha sahipti ve sosyal düzene karşı tutunamıyordu. Dashiel Hammett, Lillian’ la, bir film şirketinde çalışırken tanıştı. Lillian kısa sürede eşinden boşandı ve birlikte yaşamaya başladılar.



Dashiel ve Lillian nazizmin Avrupa’ da çektirdiği acılara seyirci kalmaktan ötürü derin üzüntüye boğulmuşlardı. Biraz sarsak, biraz alkolik, inatçı ve yüreği sevgiyle dolu Lillian İspanya iç savaşında gönüllü orduya destek olmak için İspanya’ ya gidecekti.
Hammett ise 1942’ de Pearl Harbor’ dan sonra tekrar askere katıldı. Kıdemli bir asker, ateşli bir solcu ve aşıktı. 2.Dünya Savaşı’ nı sağlık sorunları nedeniyle asker gazetesi çıkararak geçirecekti. Savaştan çıktığında bu kez de hikayelerinin zikzaklarını aratmayacak gariplikte bir hastalığa yakalandı, amfizem… Hammett’ in doku ve organları arasında hava boşlukları oluşmuştu ve bu ağır acılar veren bir hastalıktı.

Hammett, siyaset platformunda da aktif olarak bulunuyordu. 1951’ de başkanı olduğu ‘’ Medeni Haklar Kongresi’’ ne bağışta bulunanların isimlerini açıklamayı reddettiği için 6 ay süreyle hapis yattı. 1950’ ler boyunca Komünist Parti’ yle ilişkisinden ötürü
‘’Amerika’ ya Karşı Faaliyetler Komitesi’’ nce soruşturuldu. Kendini defalarca mahkeme önünde aklamasına rağmen adı kara listeye yazıldı.

Hammett, polisiye roman türünün en iyi örneklerini verirken, yalnız avamı ilgilendirdiği söylenen bir türü saygınlığa kavuşturdu. Polisiyeyi malikanelerden, barlara, sokaklara, batakhanelere taşıdı. Kuralsız, sert ve çıkarcı detektiflerle duygusallıktan ve ahlaktan uzak anti-kahramanlar yarattı. Kendinden sonraki birçok yazarı etkilediği gibi karafilmlere de kaynaklık etti. 90’ lı yılların suç sinemasının kült filmlerinin yönetmeni Quentin Tarantino Dashiell Hammett’in ‘’hard-boiled’’ polisiyesinin yapılanma biçiminden kendi sinemasınında bir hayli etkilendiğini açıkça belirtir.
1975 yılında, yazar Joe Gores ‘’Hammett’’ adındaki kitabında Hammett’in eski detektiflik yıllarını kurmaca bir yapıyla yazdı.
Bu kitap 1982 yılında dünya sinemasının ünlü yönetmenlerinden, yol filmleri üstadı Alman yönetmen Wim Wenders tarafından beyaz perdeye aktarıldı.

Dashiell Hammett, elden düşürmediği çarpıcı kurgularıyla ve her zaman son ana kadar sakladığı gerçeklerle yarattığı karanlık atmosferi bir kat daha esrarengizleştiriyordu.
Saklı gerçekler, gizler ve dolambaçlı çözümler sadece yazılarında kalmadı. Hayatını da tahmin edilemeyen sarsıcı olaylar belirledi. 10 Ocak 1961’ de New York Lenox Hill hastanesinde akciğer kanserinden öldüğünde hastalığı ölümden sadece 2 ay önce tespit edilebilmişti. Ölüm son ana kadar nereye saklanacağını iyi biliyordu…

Yalın İnce



Hiç yorum yok: