SUÇLANAN MARTI
Yaşam bir ifade biçimi, ölüm ve doğum biçimin sadece birer içeriği. Öğrenmek, keşfetmek ve paylaşmak nefes almaktan daha hayati çoğu zaman.
Sevgiyi yaratmaksa cenneti yaşatmaktan daha yücedir.
Hayat, onun hakkında düşündüklerimizden ibaret sadece.
Gelecek ise kaybetmekten korktuklarımızı elimizden birer birer alan ve bize varolmanın içinde bulunduğumuz andan ibaret olduğunu kendi dağınık tarzıyla gösteren bir öğretmen.
‘’Bir geleceği seçmenin bir yolu da, onun kaçınılmaz olduğuna inanmaktır.’’ diyordu Richard Bach, sorunların alt edilmek, özgürlüğün kanıtlanmak için olduğunu ve bizlerin rüyamıza inandığımız sürece hiçbir şeyin rastlantı olmadığını göreceğimizi söylüyordu.
Sınırları aşmanın hazzını ve korkuyu yenmenin gururunu anlattı. Bunlar ruhları tutsak bırakan tüm prangaları kıracaklardı, kayıtsızlık rüzgarında savrulan umutları keskin ve özgür bir uçuşa çıkaracak, özgürlüğün kusursuz zevkini tattıracaktı.
Hayatı, yazmak ve uçmak arasında süren Richard Bach, 23 Haziran 1936’da Amerika’da doğdu. Kitaplarının çoğunu kendi hayatından esinlenerek yazdı. Uçmaktan ve insanın özgürlüğü keşfetmesinden bahsetti hep. Bu yolda kısıtlayıcı olan her şeye karşı gelinmesini savundu. Kayıtsız, şartsız özgürlüğün özgürlük isteğini keşfetmekle başlayacağını biliyordu.
Dünyanın en zor işlerinden biri insanları özgür olduklarına inandırmak olsa da Richard Bach en doğru düşüncenin bizleri özgürlüğe götürecek düşünce olduğuna en baştan inanmıştı.
Richard Bach, 1957’de henüz 21 yaşındayken lise aşkı Bette ile evlendi ve bu evlilikten 6 çocuk dünyaya getirdiler. Yaşamın daha başında 6 çocuk babasıydı, çalışması ve ailesini geçindirmesi gerekiyordu. 17 yaşından beri hayatındaki en büyük tutkusu olan uçmaktan vazgeçemiyor, çalışma saatlerinden arda kalan tüm vakitlerini uçak pistlerinde geçiriyordu. Sonuna kadar gidip jet pilotu olmaya karar verdi ve bunu başardı ancak uçarken de farklı olmaya, bilindik kuralları sınamaya çalışıyordu. Orduda pek hoş karşılanmayan bu yenilikçi tavırları pilotlukta daha 2 yılını tamamlayamadan masa başı bir işe alınmasıyla son bulacaktı.
Bu işin Bach’ı uzun süre oyalayamayacağı aşikardı. Ordudan ayrılmaya karar verdi.
En büyük tutkusunu kendi tarzıyla gerçekleştirmeye çalışan bu adamın bakmak zorunda olduğu bir ailesi vardı. Hayaller bir süreliğine yedeğe çekilmek zorundaydı.
Bach ailesini geçindirmek için sevmediği bir çok işte çalışmak zorunda kalacaktı. Postacılık, telefon rehberi dağıtıcılığı, hayaline en yakın iş bir havalında iniş kaptanlığı yapmaktı ki, bıyıklarını kesmeyi reddedince bu işten de oldu.
Bach bu yıllarda hayatla cebelleşiyordu, fakirlikten kurtulmak ve ailesine hakkettikleri bir hayat sunabilmek için elinden geleni yapıyordu ama genelde bu çabaları başarısızlıkla son buluyordu.
Gerçekte kim olduğunu anlamış ve bunu bilerek yaşamaya çalışan biriydi ve bu benliğine özgürlük isteğini süratle dolduruyordu.
İşler yolunda gitmediğinde yada sıradan bir anlaşmazlıkta kendini savunmak ve öğrenmek arasında kalır insanoğlu. Tercihler dünyayı iyiye doğru götürecek çoğunluğu yada sürekli savaşmak zorunda olan azınlıkları oluşturur. Ama inanlar asla yalnız kalmazlar. Richard Bach da ne yapmak istediğini bilen ve yılmadan bu yolda yürüyen herkes gibi asla yalnız kalmayacaktı. Tek başına bile olsa hayalleri onu yalnız bırakmayacaktı.
Bir gece dertlerinden bir parça olsun uzaklaşabilmek için tek başına yürüyüşe çıktığında tüm hayatı baştan aşağı mucizevi bir şekilde değişecekti.
Gaipten ‘’Martı, Jonathan Livingston’’ adını duyacaktı. Bu ses onu Jonathan adında özgürlüğüne düşkün bir martı hakkında yazmaya sevk etti. Çok kısa bir süre içerisinde öykünün ilk kısmını bitirdi. Ama bu ulvi ses aynı süratle kaybolmuştu, Bach hikayeyi bir türlü bitiremiyordu. Yazdıklarını bir kenara koyup hayata kaldığı yerden devam etmeye karar verdi. Ailesine bakmak zorundaydı ve sevmediği işlere geri dönecekti.
Bir dergide yardımcı editörlük görevi alınca ailesiyle birlikte New Jersey’e taşındılar. İlk umutlar çabuk söndü, mali durumları daha da kötüleşiyordu. Satmak zorunda kaldıkları arabaları gaipten gelen sesleri tekrar canlandırmıştı.
Bu kez hikayeyi tamamlayabilecekti. Önceleri bir çok yayınevi tarafından geri çevrilen kitap ancak 2 yıl sonra 1970’de yayınlanabildi. Ailesine bakmak için harıl harıl çalışsa da, Bach uçmaya tutkundu ayrıca artık işler karısıyla eskisi gibi iyi de gitmiyordu.
‘’Martı’’yı yazdığı yıl 1970’de boşandılar. Ama kitap 2 yılda Richard Bach’ı kelimenin tam anlamıyla bir milyoner yaptı. Martı, 10.000 sözcükten daha az olmasına rağmen en çok satanların arasına girdi.
Eski karısı Bette ve çocuklarına dilediklerinden çok daha fazla para verebilirdi artık.
Bir kitap bir adamı iyi bir koca ve baba aynı zamanda da milyoner yapabiliyordu işte.
Richard Bach uçak koleksiyonları yapmaya başladı ve uçarak Amerika’yı
karış karış gezdi. 1973’de kitabın sinemaya uyarlanmasıyla bir daha ihya olacak ve filmin çekimleri esnasında tanıştığı, hayatımın aşkı, ruh ikizim diyeceği oyuncu Leslie Perrish ile evlenecekti.
Bu evlilikten sonra yazdığı kitapları Leslie’e adadı Richard Bach. Derin bir aşk ve tutkuyla sevdiklerini söylüyorlardı.
Richard Bach, ilişkilerini konu alan zaman zaman kurgusal niteliklerde eklediği ‘’Sonsuza Uzanan Köprü’’ adında bir kitap yazdı. Bu kitap dünyanın birbirlerini en çok seven ve en iyi anlaşan çiftinden bahsediyordu sanki. Geniş bir okuyucu kitlesine yayıldı. İnsanlar bu çifte tapıyorlardı neredeyse. Elbette bir gün her şey değişecek ve bitecekti, boşanacaklardı.
Yazarlar ve aktrisler evlenirler ve boşanırlar, diğer insanlar gibi.
Ama fanatikleri bu durumu hiç hoş karşılamadılar, onları sahtekarlık ve yalancılıkla suçladılar. Yaşamaya ve kendi hayallerini yaşatabilmek için sürekli başkalarına ihtiyaç duyanlar gibi haykırdılar. Bir açıklama bekliyorlardı bir cevap istiyorlardı.
Richard Bach uçmak ve yazmak istiyordu, Leslie Perrish ise artık hareketli yaşam temposundan yorulmuştu, inzivaya çekilmek, sessiz, sakin bir yaşam sürmek istiyordu. Gelecek beklentileri farklı olan iki insanın yollarını ayırması en doğal sonuçtu. Ama bunlara inanların sayısı oldukça azdı.İnsanlar sanki kendi ilişkileri bitmiş gibiydiler, hayallerini bir kurup bir yıkanları suçluyorlardı. Hayalleri bu kadar kolay yıkılabilenlerin yapabileceği tek şeyi yapıyorlardı, suçluyorlardı.
Bach, yazdıklarıyla bir aşka aşık etmişti onları ama en sonunda kendi de itiraf edecekti. ‘’ Bu kitapta ki her şey doğru olmayabilir.’’
İnsanlar böyle umutsuzca bağlanıyorlar, çekimlerine bir türlü başlanamayan bir aşk filminin en romantik karesine sıkışmış gibiler, duygulu ve çaresiz…
Yazar kaleminin sarhoş ediciliğini, satırların çekiciliğini ve yarattıklarının etkilerini yönetebilmeli. Yazdığı bir çok kitapla insanları özgürlüğe, hayallerinin peşinden her ne olursa olsun azimle koşmaya sevk etmişti Richard Bach, ama aşıkken anlattıkları da insanları inanılmaz bir şekilde içine çekmişti. Bir şeyleri yazmanın nasıl sorumluluğu varsa okumanın da sorumluluğu var. Belki de yazara burada yazdıklarımın hepsi doğru olmayabilir açıklamasını yaptırmamak gerekir.
Ne aradığınızı bildikçe yol her zaman kendini gösterecektir.
Kaybolmak yolu bilmemekten değil ona inanmamaktandır.
Gerçekten kim olduğunuzu anlarsanız ve bunu bilerek yaşamaya başlarsanız kendinizi keşfetmeye başlarsınız ve bu içinizi ihtiyacınız olan tek şeyle özgürlükle doldurur. Gerisi sadece inanmaya ve üretmeye kalır. Ama bazen üretmek ardındaki gerçek nedenden uzaklaştırır insanı, böyle anlarda nükleer başlıklı bir bomba bile üretebilirsiniz. İnsanların birbirlerini öldürmelerini, aşıkların birbirlerini aldatmasını sağlayacak satırlar yazabilirsiniz. Zekanız asla kontrol edemeyeceğiniz tehlikeli ölümcül bir silah, hem dost hem düşman, işte bu yüzden sevmeyi iyi öğrenmeli insan.
Yalın İnce
13 Ocak 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder